Sinem AKKOÇ

            Sanat tarihinin en etkileyici isimlerinden biri olan Vincent van Gogh, bugün milyonlarca insan tarafından hayranlıkla anılıyor. Ancak hayatı boyunca ne ünlüydü ne de zengin. Aksine, zor bir yaşam sürdü, büyük sıkıntılar çekti ve ancak ölümünden sonra değeri anlaşıldı. Peki, herkesin en az bir kere adını duymuş olduğu Van Gogh’u bu kadar özel yapan neydi?                Van Gogh, 1853 yılında Hollanda’da doğdu. Sanat hayatına geç başladı ve ilk başta istediği başarıyı yakalayamadı. Resimleri, yaşadığı dönemde fazla "farklı" bulundu. Alışık olmadıkları bir tarz olduğu için çizimleri insanların dikkatini çekmiyor, beğenisini kazanmıyordu. Oysa bugün onun tarzı, ressamlık tarihinin en önemli akımlarından biri olarak kabul ediliyor. Fırça darbelerinin enerjik olması, renklerin güçlü ve canlı kullanımı, tablolarına duygu katıyordu. Onun eserlerine bakan biri, sadece bir manzarayı ya da bir insan yüzünü deği...

 Bu gün annem ve birkaç arkadaşıyla Anıtkabir’e gittik. Daha uzaktan görünce bile çok etkileyici olduğunu düşündüm. Anıtkabir’e girdiğimizde ilk olarak Aslanlı Yol’a geldik. Bu yolun iki yanında büyük taş aslan heykelleri vardı. Sonra içerideki müzeyi gezdik. Burada Atatürk’ün kıyafetlerini, yazdığı mektupları ve kullandığı eşyaları gördük. Eski bir araba ve bazı silahlar da sergileniyordu.  Bahçeyi de gezdik. Bahçede çok güzel çiçekler ve ağaçlar vardı. Her yer çok temiz ve düzenliydi. Anıtkabir, bize Atatürk’ün ne kadar önemli bir insan olduğunu bir kez daha hatırlattı.  Daha sonra kaleye çıktık ama yağmur yüzünden kapalıydı. Son olarak da Hacı Bayram-ı Veli camiine geldik. Caminin içine girmedim ama yanında kitap evleri vardı annemler camideyken bende kitap aldım. Bu gezi benim için unutulmaz bir anı oldu.

               Edebiyat dersi, her zaman ilgimi çeken bir ders olmuştur. 9. sınıfın ilk döneminde işlediğimiz konular da oldukça ilginçti. Edebiyatın tanımından başlayarak, hikâye, şiir, masal ve fabl gibi türleri öğrendik. Bu konular, dilimizin zenginliğini ve edebi eserlerin çeşitliliğini anlamamı sağladı.                Öğretmenimiz, dersleri anlaşılır ve akıcı bir şekilde anlattı. Edebiyat dersi için yazdığımız blog yazıları ve yapılan kitap sınavları da bence çok faydalı oldu.                Genel olarak, 9. sınıf edebiyat dersinin ilk dönemi benim için verimli geçti. Hem yeni bilgiler edindim hem de edebiyata olan ilgim arttı.

               Bir yıl daha geride kaldı. Şimdi önümüzde yepyeni bir yıl var: 2025. Bu yıl, hayatımızda neler yapmak istediğimizi ve nelerden uzak durmamız gerektiğini düşünmek için harika bir fırsat.                Her yeni yıl, bize yeniden başlama şansı verir. Hatalarımızdan ders çıkarabilir ve daha iyi bir yıl geçirmeye çalışabiliriz. Peki, 2025’te neler yapabiliriz? Neler Yapmalıyız?                İlk olarak, kendimizi geliştirmeye çalışmalıyız. Yeni şeyler öğrenmek, hem okulda hem de hayatımızda bize çok yardımcı olur. Okumak, yeni hobiler edinmek ya da bir konuda daha iyi olmak, gelecekte bize fayda sağlar.                Teknoloji de hayatımızın bir parçası. Telefonlar, bilgisayarlar ve internet, işleri kolaylaştırabilir. Ama onları doğru kullanmayı öğrenmeliyiz. Teknolojiyi sadece oyun oynamak...

            Günlük koşuşturmacanın arasında öğrenciler olarak en çok sınavlarla yüzleşiyoruz. Çoğu zaman, hayatımızın bir yarıştan ibaret olduğunu hissediyoruz. Bu yarış, bir sonraki sınav tarihini öğrenmemizle hızlanıyor. Ancak sınavlar sadece bilgi ölçmenin bir yolu olmaktan çıkıp, üzerimize yüklenen ağır bir sorumluluk haline geliyor.                Bir günde iki sınav… Sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar ders çalışmak zorunda bırakılıyoruz. İki farklı derse aynı anda odaklanmaya çalışmaksa ayrı bir sınav gibi. Zihin bu kadar farklı bilgiyi aynı anda nasıl sindirebilir?                Öğretmenlerimizin niyeti elbette iyi; bilgimizi ölçmek ve ilerlememizi görmek istiyorlar. Ama bazen sormak istiyoruz: Bu kadar sık yapılan sınavlar ne kadar adil? Gerçekten bilgi birikimimizi mi ölçüyor, yoksa yalnızca dayanıklılığımızı mı?    ...