Tanrı'nın Tanımadığı Elçiler: Sanatta İnancın ve Dinin Temsilcileri
İnsanlık tarihi boyunca insanlar gökyüzüne bakmış, orada bir güç, bir anlam, bir varlık aramıştır. Bu varlığın adı bazıları için Tanrı, bazıları için Allah, bazıları için ise Evren’in kendisi olmuştur. Din, işte bu arayışın cevabıdır. Sanat ise bu cevabın ifadesidir. Resim sanatı, görünmeyeni görünür kılmak isteyen insanların fırçası olmuştur. Bu yüzden din ile sanatın buluşması bana hep büyülü gelmiştir.
Resimlerde beni en çok etkileyen şey, Tanrı’nın ya da meleklerin bazen çok açık, bazen çok gizli bir şekilde karşımıza çıkmasıdır. Öyle ki bir resme uzun süre baktığınızda, onun sadece bir sahneyi değil, bir duayı anlattığını fark edersiniz. Sanatçılar Tanrı’yı doğrudan çizemeyeceklerini bildikleri için bazen onun varlığını ışıkla, bazen ellerin duruşuyla, bazen de sadece boş bir alanla hissettirmişlerdir.
İslam sanatında ise durum farklıdır. Çünkü İslam’da Tanrı’nın ya da peygamberlerin yüzlerini çizmek hoş karşılanmaz. Ama bu, sanatçıların yaratıcı olmasına engel olmamıştır. Onlar Tanrı’yı göstermek yerine hissettirmiştir. Örneğin minyatürlerde peygamberin yüzü bir ışık huzmesiyle kapatılır, çevresinde nurdan hale vardır. Tanrı’yı değil, onun yansıttığı ışığı görürüz. Caminin duvarındaki geometrik desenler ya da hat sanatı ile yazılmış Kur’an ayetleri de aynı şekilde Tanrı’ya bir göndermedir. Yani Tanrı’nın şekli yoktur ama varlığı her yerdedir.
Resimlerdeki bu dini göndermeler, bana sanatın sadece estetik olmadığını, aynı zamanda manevi bir dil olduğunu gösteriyor. Bir tabloya bakarken sadece gözümle değil, kalbimle de bakmam gerektiğini anlıyorum.
Comments
Post a Comment